28 Ocak 2019 Pazartesi

Hukuk Kurallarının Yaptırımları


            Hukuk düzeni koyduğu kurallarla insanlara yüklediği sorumlulukların yerine getirilmesini ister. Birey bu sorumluluklardan kaçarsa yaptırımla karşı karşıya kalır. Yaptırım toplum için önemli rol oynar. Bireyin hukuka uygun davranması ve haksız fiillerden kaçınması noktasında bütün toplumlarda yaptırım önemli bir göreve sahiptir.

A.     Ceza
TDK, cezayı uygunsuz davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem olarak tanımlamıştır. Ayrıca ceza farklı şekillerde ortaya çıkabilen bir yaptırımdır. Çünkü toplumların suç, suçlu, suçlunun cezalandırılması konularındaki farklı düşünce yapıları ceza anlayışını etkilemiştir. Bununla birlikte insanlık tarihinin her devrinde cezaya rastlamak mümkündür. Örneğin Antik Yunan’da Atimia adlı şeref, haysiyet kırıcı cezalar verilmiştir. Daha da geriye gidilecek olursa mesela Babil’e… Hammurabi kanunlarının dayanağının kısasa kısas olduğu görülür.

B.      Tazminat
Tazminat, bireylerin ya da idari makamların hukuka aykırı fiilleri sonucunda meydana gelmiş zararın giderilmesi için öngörülmüş bir yaptırımdır. Özel hukuk alanına aittir ve maddi veya manevi tazminat şeklinde olabilir.

C.     Fesih
Geçerli olarak doğmuş hukuki bir işleme sonradan son vermek gerekir. Burada fesih şeklinde bir yaptırım söz konusu olur. Bu yaptırım da özel hukuka aittir. Örneğin geçerli olarak kurulmuş bir satış sözleşmesi malın bozuk çıkması nedeniyle alıcı tarafından feshedilebilir. Alıcının böyle bir hakkı vardır, bu hakkına dayanarak aldığı malı iade edip ödediği bedeli geri talep edebilir.

Bunların dışında bir de hükümsüzlük hali vardır. Ancak o ayrı bir başlık olarak incelendiği için burada yer verilmemiştir.

27 Ocak 2019 Pazar

Özel Hukuk-Kamu Hukuku Ayrımı

     Özel hukuk, Kamu hukuku ayrımı Roma'nın en önemli hukukçularından biri olan Ulpianus'a dayandırılmaktadır. Roma'da, Özel hukuk Ius Privatum olarak bilinirken Kamu hukuku ise Ius Publicum olarak adlandırılmıştır. Roma hukuku daha çok Ius Privatum alanında inkişaf etmiştir.
Günümüzde Özel hukuk- Kamu hukuku ayrımı önemini yitirmeye başlamıştır. Çünkü, Çevre ya da Hava hukuku gibi yeni hukuk dalları ortaya çıkmıştır ve bunların hangi ayrıma gireceğini kestirmek zordur. Ancak yine de hukuk dallarının kendi aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları göz önünde bulundurularak Özel hukuk- Kamu hukuku ayrımı yapılmıştır. Bunlara ilaveten bir de Karma hukuk vardır.

Kamu Hukuku: Devletin bireylerle, diğer devletlerle veya uluslararası organizasyonlarla kurduğu ilişkileri konu edinen hukuk dalıdır. Kısaca işin içinde devlet varsa Kamu hukukunun alanıdır. Kamu hukukunda yetkili ve üstün olan devlettir. Devlet iradesini muhataplarına zorla da olsa kabul ettirir. Dolayısıyla burada taraflar arasında eşitsizlik göze çarpar.

Özel Hukuk: Toplumu oluşturan bireylerin birbirleriyle veya toplumlarıyla olan ilişkilerini düzenleyen hukuk koludur. Özel hukuk kapsamındaki ilişkiler tarafların serbest ve eşit iradelerine göre kurulur.

Karma Hukuk: Her iki hukuk koluna da dahil edilebilecek olan hukuk koludur. Çünkü Karma hukukun dalları hem Özel hukuka hem de Kamu hukukuna ait özelliklere sahiptir.




Anayasa Hukuku: Devletin şeklini, organlarını ve işleyişini, birbirleriyle olan ilişkilerini, kişinin devlet karşısındaki durumunu düzenler.

İdare Hukuku: Yasama ve yargı dışındaki kamu kuruluşlarını, ve bunların işleyişlerini ve bunların kişiler ile olan ilişkilerini düzenler.

Ceza Hukuku: Cezayı gerektiren hukuka aykırı fiillerde bulunanların cezalandırılmasıyla ilgili kuralların yer aldığı kamu hukuku dalıdır.

Uluslararası Hukuk: Devletler Umumi hukuku ya da Uluslararası hukuk, devletlerin ve uluslararası kuruluşların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler. Bu bağlamda devletler hukuku, devletlerin iç işleyişini ve iç ilişkilerini değil, devletin diğer devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini ele alır

Genel Kamu Hukuku: Soyut olarak devletin oluşumunu, devlet otoritesinin kaynağını, kişilerin özgürlüklerini inceler. 

Mali Hukuk (Vergi Hukuku): Devletin mali etkinliklerini düzenleyen hukuk dalına mali hukuk denilmektedir. 

Yargılama Hukuku: Mahkemelerin yargı görevini yerine getirirken izleyecekleri yöntemleri düzenleyen hukuk dalıdır. Yargılama hukuku kendi arasında medeni yargılama hukuku, ceza yargılama hukuku ve idari yargılama hukuku olmak üzere üç ana gruba ayrılır.

İş Hukuku: Gerek kamu, gerek özel kesimdeki işçi ve işveren ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır.

Banka Hukuku: Bankaların kuruluşunu, faaliyetlerini, kişilerle olan ilişkilerini ve devlet tarafından kontrollerini düzenleyen hukuk dalıdır.

Hava Hukuku: Hava hukuku, hem devletin hava egemenliğini, hem de hava yolu ile eşya ve yolcu taşıma kurallarını içerir.

Çevre Hukuku: Çevre kirlenmesinin önlenmesi, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin kuralları içine alır. Çevrenin muhafazası, iyileştirilmesi için kurallar koyar, yaptırımlar uygular

Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukuku: Burada fikri mülkiyet kavramı ve bu anlamda doğan hakların nasıl korunacağı meselesi ticaret hukuku, telif hakları hukuku, patentler, markalar, tasarımlar açılarından incelenmektedir. Fikri mülkiyet hukuku alanındaki uluslararası belgeler de, ayrıca incelenmektedir.

Medeni Hukuk: Özel hukukun en kapsamlı dalı Medeni hukuktur. Medeni hukuk, kişi, aile, miras, eşya ve borç ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır. Diğer bir ifadeyle Medeni hukuk, kişinin doğumundan ölümüne kadar, hatta ölümünden sonraki hukukî durumları da düzenleyen özel hukukun bir dalıdır.Medeni hukuk, kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku ve borçlar hukukunu da içine almaktadır.

Borçlar Hukuku: Borçlar hukuku, kişiler arasında kurulan çeşitli borç ilişkilerini ve bunlardan doğacak alacak haklarını ve borçları düzenler. Borç ilişkileri Türk ve İsviçre Hukukunda ayrı bir düzenlemeye bağlı tutulmuş olmasına karşın Borçlar hukuku aslında Medeni hukukun bir dalıdır.

Ticaret Hukuku: Kişiler arasındaki ticari ilişkileri düzenler. Ticaret hukukunda, ticari işletmeler, şirketler, kıymetli evrak, deniz ticareti ve sigorta alt hukuk dallarını oluşturmaktadır.

Devletlerarası Özel Hukuk: Bu hukuk dalı, bir devlete bağlı olan kişilerin diğer bir devlete bağlı kişilerle olan özel hukuk ilişkilerinde uygulanacak hukuk kurallarını belirler. Uyrukluk (tâbiiyet), yabancılar hukuku, kanunlar ihtilafı gibi ana dallara ayrılır.


Kaynakça

Ankara Üniversitesi. (tarih yok). Hukukun Kolları ve Alt Dalları. Ankara, Türkiye.


25 Ocak 2019 Cuma

Yazılı Hukuk Kuralları Nasıl Yürürlükten Kalkar?


Kanun, cumhurbaşkanlığı kararnamesi gibi yazılı kurallar Resmi Gazete’de yayımlanırlar. Bunlar Resmi Gazete’de yayımlanmadıkça yürürlüğe giremezler. Yönetmeliklerin ise hepsinin Resmi Gazete’de yayımlanması gerekmez.
Ancak yürürlükteki kurallar zamanla dönemin ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelebilir. O zaman kuralın değiştirilmesi veya tamamen yürürlükten kaldırılması gündeme gelir. Peki yürürlükteki bir hukuk kuralı nasıl yürürlükten kalkar?
Bu soruya 3 farklı cevap verilebilir:
a.       Kendiliğinden yürürlükten kalkar.
b.      Başka bir norm onu yürürlükten kaldırır.
c.       Yargı kararıyla yürürlükten kalkar.

Kanun koyucu, düzenleme getirirken norma bir ömür biçebilir yani o normun ne zamana kadar yürürlükte kalacağını belirleyebilir. Ya da bir şart koyar, o olayın gerçekleşmesi halinde normun yürürlükten kalkacağına hükmeder. İşte normun ömrü bitince veya gerekli şartın meydana gelmesi durumunda norm başka bir işleme gerek duyulmaksızın yürürlükten kalkar. Buna normun kendiliğinden yürürlükten kalkması denir.
İlga denilen işlemle bir hukuk normu başka bir hukuk normunu açık bir şekilde yürürlükten kaldırabilir. Ancak bu işlem açıkça değil kapalı bir şekilde de olabilir. Buna da zımni ilga denir.  Bu yollarla bir norm başka bir norm tarafından yürürlükten kaldırılmış olur. Böyle bir durumda hukuk düzeninde bir boşluk meydana geleceği için hâkimin hukuk yaratması gündeme gelir.
Anayasanın 148. maddesi gereği kanunların, cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, meclis iç tüzüğünün anayasaya uygunluğunu Anayasa mahkemesi denetler. Bunların tamamını veya bazı hükümlerini iptal ederek yürürlükten kaldırabilir. İptal kararı Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra yürürlükten kalkar.
2017 kaldırılan tüzüklerin denetimini ise Danıştay yapardı. Tüzüğün yasaya aykırı olması halinde Danıştay tarafından iptal edilebilirdi. Böylelikle o tüzük yönetmelikten kalkmış olurdu.
Anayasa mahkemesinin ve Danıştay’ın bu işlevleri normların yargı kararıyla yürürlükten kalkmasına örnektir.

Hukuk Kurallarının Çeşitleri


                Hukuk kuralları niteliklerine göre tasnif edilmiştir. Buna göre kurallar 4 grupta incelenebilir.

1)      Emredici Hukuk Kuralları

Adından da anlaşılacağı üzere bu kurallar emir verirler. Yani uyulmaları mutlak surette zorunlu olan kurallardır. Bu kurallarda; genel kamu düzeni, toplumsal ahlak kuralları, zayıfların korunması gibi kıstaslar bulunur. Bu kurallara aykırı bir hukuki işlemin yaptırımı yokluk veya kesin hükümsüzlüktür.
Yapıları gereği bu kurallar bireyler tarafından ilga edilemez veya değiştirilemez. Mesela TMK madde 129, hısımlar arası evliliği yasaklamıştır. Buna göre üst soy ile alt soy arasında evlilik yasaktır. Görüldüğü gibi bu kural kesin bir hüküm içermektedir. Bunu yaparken de genel kamu düzenine ve toplumsal ahlak kurallarına dayanmıştır. Ayrıca bu maddenin kişiler tarafından kaldırılması veya değiştirilmesi mümkün değildir.

TMK M. 129- Aşağıdaki kimseler arasında evlenme yasaktır:
            1. Üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında,
            2. Kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında,
            3. Evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında.

2)      Tamamlayıcı Hukuk Kuralları

Öncelikle tarafların iradeleri dikkate alınır. Taraflar aksine hükümde bulunmazlarsa o konu hakkındaki tamamlayıcı kurallar uygulanır. Yani bu kurallar, taraf iradeleri sonucu kaldırılmadıkça veya değiştirilmedikçe uygulanacak olan kurallardır. Bu kurallar yedek hukuk kuralları olarak da anılır ve “aksine hüküm bulunmadıkça, aksi kararlaştırılmadıkça, aksine bir anlaşma yoksa” gibi ifadeler barındırır. Örneğin Borçlar kanunu madde 430’a göre belirli süreli hizmet sözleşmesi aksi kararlaştırılmamışsa fesih bildirimine gerek olmadan sürenin bitiminde kendiliğinden sona erer. Taraflar fesih bildirimini gerekli görmezlerse bu hüküm uygulanır, isterlerse sözleşmenin bitimi için fesih bildirimine ihtiyaç duyulur.

TBK m. 430- Belirli süreli hizmet sözleşmesi, aksi kararlaştırılmadıkça, fesih bildiriminde bulunulmasına gerek olmaksızın, sürenin bitiminde kendiliğinden sona erer.

3)      Yorumlayıcı Hukuk Kuralları

Yorumlayıcı kurallar iradelerin anlamını bulmaya yarayan kurallardır. O belirsiz durumdan ne anlaşılması gerektiği konusunda açıklama yaparlar. Örneğin bir sözleşme vadeye bağlanmış olsun. İşlemin ayın ortasında hüküm doğuracağı kararlaştırılsın.  İşte burada ay ortası olarak hangi günün anlaşılması gerektiğini saptamak için TBK madde 91’e bakılır. Buna göre ay ortasından ayın on beşi anlaşılır. Yani TBK madde 91 yorumlayıcı bir kuraldır.

TBK M. 91- Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın on beşinci günü anlaşılır.

Tamamlayıcı ile yorumlayıcı kurallar arasında şöyle bir fark vardır: Tamamlayıcı kurallar tarafların hiç düzenlemediği bir konuda uygulanırken yorumlayıcı kuralların uygulanışında belli bir karara varılmıştır. Fakat bundan ne anlaşılacağı bilinmediği için yorumlayıcı kurallara başvurulur.

4)      Tanımlayıcı Hukuk Kuralları

Bir kavram veya kurum hakkında bilgi içeren o kavram ya da kurum için gerekli yasal unsur ve şartları gösteren kurallardır. Bu sayede o kavram ya da kurum hukuki olur.
Bu kuralları çoğu yerde görmek mümkündür. Örnek olarak TMK madde 19 yerleşim yerinin tanımını yapmıştır.

TMK m. 19- Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.

19 Ocak 2019 Cumartesi

Gaiplik


     Kişiliği sona erdiren başka bir durum ise gaipliktir. Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun süre haber alınamayan kişinin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa başvuru üzerine hâkim TMK madde 32’e dayanarak gaiplik kararı verir. Bu iki durum söz konusu olduğunda gaiplik kararı verilebilir ancak her iki durumda da kuvvetli ölüm olasılığı bulunmalıdır.
Ölüm tehlikesinde kaybolma sebebiyle gaiplik isteminde bulunabilmek için olayın üzerinden bir yıl, uzun zamandır haber alınamama durumunda gaiplik kararı verilebilmesi için en son haber alınan tarihten itibaren 5 yıl geçmelidir. Bu süreler dolunca mahkemeye başvurulabilir.  Gaiplik kararı istemeye yetkili olanlar hakları bu ölüme bağlı olanlardır. Kişinin eşi ya da mirasçıları olabilir. Başvuru üzerine bu iş için görevli olan Sulh Hukuk mahkemesi usulüne göre ilan verir. Gaipliğine hükmedilecek kişi hakkında bilgi sahibi olanların bilgi vermeleri istenir. Bekleme süresi ilk ilandan itibaren en az 6 aydır. Bu süre dolduktan sonra kişinin gaipliğine karar verilebilir. Öyleyse ölüm tehlikesi altında kaybolan kişi için 1,5 yıl, uzun süre haber alınamayan kişi içinse 5,5 yıl geçmedikçe gaiplik kararı verilemez.
Gaiplik kararı tehlike anından veya en son haber alınan tarihten itibaren hüküm doğurmaya başlar. Ayrıca bu karar geriye etkilidir. Gaip evli ise eşi yapacağı başvuru ile evliliğin feshini talep edebilir. Mahkeme evliliği feshetmedikçe yeniden evlenemez. Gaibin mirası ise güvence karşılığında mirasçılara geçer. Bu güvence kefalet veya rehin şeklinde olabilir.
Gaiplik kararı verildikten sonra gaipliğine karar verilen kişi ortaya çıkarsa TMK madde 585 uyarınca mirasçılar paylarını iade ederler. Gaibin evliliği feshedilmişse eşiyle tekrar evlenmelidir çünkü geri döndüğü için evlilik kendiliğinden geçerli olmaz. Gaibin eşi başka bir evlilik yapmışsa bu geçerlidir ve gaip geri dönse de geçerli kalacaktır. Çünkü ilk evliliği feshedilmiştir. Feshedilmeseydi ilk evlilik geçerli kalırdı.  

Ölüm Karineleri


                Ölüm ile birlikte kişilik sona erdiğine göre bu durumda kişi artık ne hak kazanabilir ne de borç altına girebilir. Yani kişiye bağlı hakları son bulur. Bazı hakları ise mirasçılara geçer.
Mirasçılar bir hak iktisap etmek ya da kullanmak için TMK madde 29’a göre ölüm iddialarını ispat etmek zorundadırlar. Bunun için öncelikle kişisel durum siciline bakılır. Ancak bazen siciller istenilen konu hakkında bilgi vermiyor olabilir. Bu durumda ise karinelere başvurulur. Karineler iki türlüdür ve bunların aksinin ispatı her zaman mümkündür.

Ölüm Karinesi
            Kişi ölümüne kesin gözüyle bakılan durumlarda kaybolmuşsa cesedi bulunamasa dahi ölmüş sayılır (TMK madde 31). Bu duruma ölüm karinesi denir. Örneğin bir patlama sonrası kişilerin cesetlerine ulaşılamasa bile o kişilere ölmüş gözüyle bakılır.
Bu duruma maruz kalmış kişi hakkında mahkeme kararı olmaksızın en büyük mülki idare amiri kütüğe ölü kaydı düşer. Olayın vuku bulduğu andan itibaren artık kişi ölmüş sayılır; kişiye bağlı hakları sona erer, evliliği kendiliğinden biter, mirası da mirasçılar paylaşırlar. Hakkında ölü kaydı düşülen kimse daha sonra ortaya çıkarsa ve eşi tekrar evlenmişse o zaman ikinci evlilik kesin hükümsüzdür. Ayrıca kişi sebepsiz zenginleşmeye dayanarak mirasçılara geçen mal varlığını geri alır.

Birlikte Ölüm Karinesi  
            Birlikte ölüm karinesi özellikle Miras hukuku açısından önem arz eder. Çünkü aynı anda ölmüş kişiler birbirlerine mirasçı olamazlar. İşte birlikte ölüm karinesi, hangisinin önce veya sonra öldüğü tespit edilemeyen kişilerin aynı anda ölmüş sayılmalarıdır. TMK madde 29 böyle yapılmasını emretmiştir.

TMK madde 29- Birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse, hepsi aynı anda ölmüş sayılır.

Kişi ve Kişilik


Kişi genel manada insanı ifade etmektedir. Hukukta ise hak sahibi olabilecek veya borç altına girebilecek herkes kişidir. Kişiler Medeni Kanunun birinci kitabını teşkil eder. 8 ile 117 arasındaki maddeler Kişiler hukukuna dair hükümler ihtiva etmektedir.
Kişiler ikiye ayrılarak incelenirler. Birincisi insanları ifade eden Gerçek kişilerdir. Günümüz hukuklarında her insan kişi olarak kabul edilir. Türk hukukunda da TMK madde 8 bunu açıkça belirtmiştir.

TMK madde 8- Her insanın hak ehliyeti vardır.
Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara  ehil olmada eşittirler.

İnsan dışında kalan bazı varlıklar da kişi olarak kabul edilmiştir. Tüzel kişi olarak adlandırılan bu varlıklar belli başlı niteliklere sahip, belirli bir amaca yönelmiş insan ya da mal topluluklarıdır. Dernekler, vakıflar, sendikalar ve siyasi partiler tüzel kişilere örnek gösterilebilir.

TMK madde 47- Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.  
 
Kişilik ise kişiye ayrılmaz bir şekilde bağlı, hukuken korunan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Kişinin hayatı bu değerlerin başındadır. Ayrıca adı veya haysiyeti de bu değerlerdendir.  
Gerçek kişilerde kişilik çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu andan itibaren başlar ve ölümle sona erer. Hâkimin vereceği gaiplik kararı ile de kişilik son bulabilir.

TMK madde 28- Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.

Tüzel kişilerde ise kişilik hak ehliyetinin kazanılmasıyla başlar. Bu ehliyet sona erinceye kadar tüzel kişilerin kişiliği vardır.

10 Ocak 2019 Perşembe

Roma Hukukunda Fiil Ehliyeti


     Kişinin sahip olduğu hakları kullanması ehliyetine fiil ehliyeti denir. Eğer kişi başkasının etkisi olmaksızın geçerli bir hukuki işlem gerçekleştirebiliyorsa fiil ehliyetine sahip demektir. Bu da TMK madde 9’da düzenlenmiştir.
Hukuki fiilin içinde hukuki işlem ve haksız fiil gibi kavramlar olduğuna göre fiil ehliyetinde de hukuki işlem ehliyeti ve haksız fiil ehliyeti olmak üzere iki farklı tür vardır.

Hukuki İşlem Ehliyeti: Kişinin tasarruf yetkisine dayanarak geçerli tasarrufi bir işlem yapması hukuki işlem ehliyetine sahip olduğunu gösterir. Bu işlem borçlandırıcı şekilde de olabilir.

Haksız Fiil Ehliyeti: Bir fiilin haksız sayılabilmesi için 4 şart vardır. Fiil hukuka aykırı olmalıdır. Ortada bir zarar olmalıdır. Zarar kişinin kusurundan dolayı ortaya çıkmış olmalıdır. (Kişinin hatalı veya ihmalkâr davranması kusur sebebidir) Son olarak bunlar arasında bir nedensellik bağı olmalıdır. İşte kişinin bu haksız fiillerinden dolayı sorumlu tutulabilmesi ehliyetine haksız fiil ehliyeti denir.

Fiil ehliyetine etki eden bazı faktörler vardır. Bunlardan en önemlisi yaştır. Çünkü fiil ehliyeti yaş ilerledikçe aşamalı olarak kazanılır. Mesela Türkiye’de ayırt etme gücüne sahip, kısıtlı olmayan ve 18 yaşını doldurmuş her kişinin fiil ehliyeti vardır. (TMK madde 10-11)
Romalılar da yaş ayrımına gitmişlerdir. Kızlar 12 erkekler ise 14 yaşında ergin sayılırdı. Bir çocuk bu yaşa geldiğinde tam anlamıyla fiil ehliyetini kazanırdı ancak halk meclisi bunların kolaylıkla aldatılabileceğini öne sürerek bunları koruma altına almıştır. Yüklendiği edimi yerine getirmekten kaçınması veya muamele hiç yapılmamış gibi sayılması mümkün kılınmıştır. Ta ki 25 yaşına kadar…
Bunun dışında ayırt etme gücü, cinsiyet, akıl hastalığı ve müsriflik de fiil ehliyetini etkilerdi. Bu sebepler yüzünden fiil ehliyetinde meydana gelebilecek bir eksiklik vasi veya kayyım ile tamamlanırdı.  

Roma Hukukunda Hak Ehliyeti


     Hak ehliyeti haklara ve borçlara ehil olma durumudur. Bu kaide TMK madde 8’de düzenlenmiştir. Buna göre herkes hak ehliyetine sahiptir. Ancak Roma’da böyle değildir. Örneğin köleler günümüz tabiriyle kişi sayılmazlardı dolayısıyla hak ehliyetleri de yoktu.
Roma’da hukuk hayatında yer alan kişilere persona denirdi. Ancak bu da ehliyetli olmaya yetmiyordu. Bazı şartları taşıyor olmak gerekirdi. Bu şartlara status denirdi.

A. Status Libertatis
Roma’da insanlar hürler ve köleler olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Hürlere liberti, kölelere servi denirdi. Hürler de kendi arasında ingenui (hür olarak doğanlar) ve libertini (sonradan azat edilenler) olmak üzere ikiye ayrılırdı. Hak ehliyeti tamamıyla hür olanlara tanınmıştı. Azatlıların ise bazı haklarının kısıtlandığı görülmektedir. Mesela seçilme hakları yoktur, seçme hakları kısmen vardır. Eski sahibi zora düşerse ona yardım etmek zorundadır. Ayrıca azatlı kişi öldüğünde eski sahibi yasal olarak mirasçısıdır.

B. Status Civitatis
Hak ehliyetine sahip olmanın ikinci şartı Roma vatandaşlığıdır. Romalı anne ve babadan olan çocuklar Roma vatandaşı sayılırdı. Azatlılar da Roma vatandaşı olarak kabul edilirdi.
Vatandaşlık hürriyete sıkı sıkıya bağlıdır. Öyle ki hürriyetini kaybeden vatandaşlığı da kaybeder. Çünkü hürriyetin kaybı en büyük kayıptır.

C. Status Familiae
     Hak ehliyetine sahip olabilmek için Özel hukuk yönünden de bazı şartlar aranırdı. Buradaki en önemli durum Status Familiae’dir. Status Familiae bakımından insanlar ikiye ayrılır:
·         Persona Sui Iuris: Kendi hukukuna sahip yani hiç kimsenin hakimiyetinde olmayan kişilerdir. Burada özellikle Pater Familias (aile reisi)kavramı ön plandadır. Pater Familias’ın hak ehliyeti vardır; mal varlığı edinebilir, borç altına girebilir.
·         Persona Alieni Iuris: Ailedeki anne, çocuklar, torunlar ve köleler Pater Familias’ın hakimiyeti altındaki kimselerdir. Bunlar aile reisinin hukukuna tabidirler. Kendi hakları veya mal varlıkları yoktur.   

Roma’da bu üç şartı taşıyan yani; hür, Roma vatandaşı ve sui iuris kişiler hak ehliyetine sahiptir. Ancak hak ehliyetini kısıtlayan bazı durumlar vardır. Örneğin I. Konstantin'in Hristiyanlığı devletin resmi dini olarak ilan etmesinin ardından Yahudilere müsamaha gösterilmemiştir. Yahudiler devlet memurluğuna alınmaz, Hristiyan bir kimseyle evlenemezlerdi. Ayrıca bunların şahitliği dinlenmezdi. Hak ehliyetini kısıtlayan bir başka faktör ise infamia'dır. Infamia şerefsizlik anlamına gelir. Askerlikten kaçan, aynı anda iki kişiyle evlenen kimseleri Censor nüfus kayıtlarına infamis (şerefsiz) olarak kaydeder. Bunun sonucunda da infamis durumuna düşen kişi ne devlet görevine gelebilir ne dava açabilir ne de şahitlik yapabilir.  


5 Ocak 2019 Cumartesi

Türkiye'de Anayasal Yargı

Türkiye’de Anayasa Mahkemesinin kuruluşu 1961 anayasasına dayanır. Bu anayasa kanunların denetimi hakkında kapsamlı hüküm barındırır. 1982 anayasası da anayasal yargı denetimine yer vermiştir ancak bazı değişiklikler yapmıştır. Örneğin 1961 anayasası istisnai hallerde genel mahkemelere de kanunların denetim yetkisini verirken 1982 anayasası bunu kaldırmış ve Anayasa Mahkemesi tek yetkili olmuştur.

Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
2010 ve 2017 anayasa değişiklikleri öncesi Anayasa mahkemesi 11 asıl 4 yedek üyeden oluşurken değişikliklerle yedek üyelik kaldırılmıştır. Ayrıca Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırıldığı için bunlardan üye seçimine son verilmiştir. Ancak Anayasa Değişikliği kanununun geçici maddesi gereğince bu mahkemelerden seçilmiş üyeler görev süreleri doluncaya kadar görevde kalacaktır.
Anayasanın 146. Maddesine göre 3 üyeyi TBMM, 12 üyeyi ise cumhurbaşkanı seçecektir.

Madde 146- Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

Seçilen üyelerin görev süreleri ve üyeliklerinin sona ermesi 147. maddede düzenlemiştir. Buna göre üyelerin görev süreleri 12 yıldır ve bir kez seçilen bir daha seçilemez. 65 yaşına gelince emekli olurlar.

 Anayasa Mahkemesinin Görev ve Yetkileri
Madde 148- Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.
Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.

Madde 85- Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine 84 üncü maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini onbeş gün içerisinde kesin karara bağlar.

Madde 158- Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.

Madde 69- Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Anayasa Mahkemesince siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.
Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.

Siyasi partilerin kapatılması ile ilgili şu da ilginç bir noktadır: TBMM Araştırma Merkezinin hazırlamış olduğu rapora göre Avrupa’da 1943’den bu yana Almanya’da 3 İspanya’da 1 parti kapatılmıştır. Türkiye’de ise 1961 anayasası ile kurulan Anayasa Mahkemesi 24 parti kapatmıştır. (TBMM Araştırma Merkezi, 2006)


Kaynakça

TBMM Araştırma Merkezi. (2006). 45 Yılda 24 Parti Kapatıldı. Ankara.