27 Mart 2019 Çarşamba

İdari Yargı Birimleri



1.      İdare Mahkemeleri
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 5. Maddesi uyarınca Vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki; iptal davalarını, tam yargı davalarını, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları çözmek ve diğer kanunlarla verilen işleri yapmak idare mahkemelerinin görevidir. Aynı kanunun 4. maddesine göre mahkeme kurulları bir başkan ile iki üyeden oluşur. Ancak bazı davalar tek hakimle çözülür. Bunlar: uyuşmazlık miktarı yirmi beşbin Türk Lirasını aşmayan konusu belli parayı içeren idarî işlemlere karşı açılan iptal davaları ve tam yargı davalarıdır.(2576 SK M.7)

2.      Vergi Mahkemeleri
2576 sayılı kanunun 4 .maddesi mahkeme kurullarının bir başkan ile iki üyeden oluşmasını öngörmüştür. Bu mahkemelerin görevleri ise aynı kanunun 6. maddesinde belirtildiği üzere genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları çözmek ve diğer kanunlarla verilen işleri yapmaktır.
Vergi mahkemelerinde ise uyuşmazlıklardan kaynaklanan toplam değeri yirmi beşbin Türk Lirasını aşmayan davalar vergi mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından çözümlenir. (2576 SK M. 7)
İdare ve Vergi mahkemelerinde kararı tek hakim vermişse itiraz üzerine karar Bölge İdare Mahkemelerince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kararı kurul vermişse bu sefer karar Danıştay tarafından incelenir. İdare ve Vergi mahkemeleri her ilde bulunmaz.



24 Mart 2019 Pazar

Demokrasi


ABD’nin meşhur başkanı Abraham Lincoln’un tembel biri olduğu söylenir. Nitekim demokrasi için de basit bir tanım yapmıştır. Amerikan İç Savaşı sırasındaki ünlü Gettsbury nutkunda demokrasi için “Government of the people, fort he people, by the people” tanımını yapmıştır. Halkın halk için halk tarafından yönetilmesi olarak tercüme edilir. Öyleyse demokrasi sadece ülkenin başındaki kişilerin seçimle iş başına gelmesi değildir. Yöneticilerin halk için yönetim anlayışını benimsemeleri gerekir. Yani cumhuriyet eşittir demokrasi değildir.

Demokrasi egemenliğin kullanılışı bakımından üçe ayrılır:
1.    Doğrudan Demokrasi
Halkın egemenliği doğrudan kendisinin kullandığı demokrasi şeklidir. Saf veya tam demokrasi olarak da adlandırılır. Parlamento da yoktur, hükumet de. Vatandaşlar kendileri ile ilgili kararları yine kendileri alırlar. Yani yönetilenler aynı zamanda yönetenlerdir. Teoride en ideal sistem gibi görülebilir ancak pratikte uygulanması neredeyse imkansızdır. Tarihte, Atina’daki Ekklesia olarak adlandırılan halk meclisine (bazıları hariç) bütün vatandaşlar katılırdı. Günümüzde ise İsviçre’nin birkaç kantonunda doğrudan demokrasi anlayışı olduğu kabul edilir. Onun dışında örneği yoktur.

2.    Temsili Demokrasi
Adından da anlaşılacağı üzere burada egemenliği halkın seçtiği temsilciler kullanır. Halk vekillerini seçer ve görev süresi boyunca onlara karışamaz ya da onları görevden alamaz. Buna temsili vekalet de denir. Vekiller seçmenler tarafından seçildikten sonra onlardan emir almadıkları için serbesttirler.  Mecliste yaptıkları konuşmalardan veya kullandıkları oylardan ötürü de sorumlu tutulamazlar. Bugün dünyada hemen her yerde temsili demokrasi uygulanmaktadır. Ancak örnek vermek gerekirse Almanya, İngiltere, ABD, Türkiye vb. gösterilebilir.

3.    Yarı Doğrudan Demokrasi
 Burada ise halk ve temsilcileri egemenliğin kullanımında paydaştırlar. Aslında egemenliği kullanan yine vekillerdir. Ancak halk da referandum, veto, halkın kanun teklifi sunması gibi usullerle yönetime katılır.  Referandum parlamentonun çıkarmak istediği kanun metninin halkoylamasına sunulmasıdır. Halk belli sayıda imza toplayarak belli bir konuda kanun çıkarılmasını isteyebilir. Halkın topladığı imza anayasanın öngördüğü sayıya ulaşırsa parlamento o konuyu görüşmek zorundadır. Usulüne göre kabul edilen kanun halkın düzenlediği referandum ile reddedilebilir. Böylelikle o kanunun yürürlüğe girmesi engellenmiş olur. Buna da halkın vetosu denir.

İtalya Cumhuriyeti Anayasası Madde 71- Kanun teklifi, Hükümet, her iki Meclis üyeleri ve anayasa değiştirme kanununun bu konuda yetki verdiği organlar ve kurumlar tarafından verilebilir.
Halk da en az elli bin seçmenin imzasıyla maddeler halinde bir tasarı vermek suretiyle yasama sürecini başlatabilir.

İtalya Cumhuriyeti Anayasası Madde 75- Beşyüz bin seçmen veya beş Bölge Meclisinin istemesi durumunda, bir kanun veya kanun niteliğinde olan bir kararın kısmen veya tamamen kaldırılması için genel halk oylamasına başvurulur.

Görüldüğü üzere İtalya’da yarı doğrudan demokrasinin araçları görülmektedir. Onun dışında İsviçre’de yarı doğrudan demokrasiye örnek gösterilebilir.  

18 Mart 2019 Pazartesi

İsviçre ve Meclis Hükumeti Sistemi


Meclis hükumeti kuvvetler birliğinin görüldüğü bir hükumet sistemidir. Burada yasama ve yürütme kuvvetleri yasama organında toplanmıştır. Kanunları meclis yapar, kanunları uygulayacak olan da meclisin içinden çıkan bir heyettir. Ancak bu heyet bakanlar kurulu gibi değildir. Çünkü bu heyet meclis ne derse onu yapar kendi politikası yoktur. Meclis heyetin kararlarını denetleyebilir, gerekli görürse heyetin üyelerini görevden alabilir. Buna karşılık heyetin elinde meclisi feshetme, toplantılara engel olma gibi bir koz da yoktur. Ayrıca meclis hükumeti sistemlerinde devlet başkanlığı ya da başbakanlık söz konusu değildir.
İsviçre’de ise meclis hükumeti olmadığını ileri sürenler varsa da meclis hükumetine çok benzer bir sistem vardır.
Bilindiği üzere İsviçre federal bir devlettir. 23’ü tam 3’ü yarım olmak üzere 26 kantondan yani federe devletten oluşur. Dolayısıyla mecliste kantonların da temsilcileri olacaktır. Bu sebeple Federal Meclis iki kanatlıdır. İki meclis de eşit statüdedir. Bir tarafta Ulusal Konsey vardır. 200 koltuğa sahip bu meclisin üyeleri 4 yılda bir ulusal düzeyde yapılan seçimlerle belirlenir. Kantonların temsilcileri ise Kantonal Konseyde kendilerine yer bulmuşlardır. Burada 46 üye vardır ve bunların da görev süreleri 4 yıldır.
Meclisin anayasal veya federal düzlemde çıkarmak istediği kanunlar halkoyuna sunulur. (İsviçre’de halk da kanun teklifi sunabilir.) Çıkarılan kanunların kantonlarda uygulanmasını meclis denetler. Savaş ilanına meclis karar verir. Af yetkisi de meclise aittir. Ayrıca Federal Mahkemenin hâkimlerini de meclis seçer.
Meclisin en önemli görevlerinden biri de Federal Konseyi yani yürütme organını seçmektir. Bu konsey 4 yıllığına seçilmiş 7 üyeden oluşur. Üyelerini Federal Meclis farklı partilerden seçer. İçlerinden bir tanesini de bir yıllığına Federal Konsey Başkanı olarak atar. Bu başkan uluslararası arenada ülkesini temsil eder, diğer üyelerden üstün değildir.

17 Mart 2019 Pazar

Tutela-Cura


1.       Tutela (Vesayet)
Vesayet; küçükleri ve kısıtlıları korumak, hukuken onları temsil etmek, malvarlıklarını onların yerine idare etmekle görevli bir kurumdur. Bu görevi üstlenen kişilere de vasi denir. Günümüzde vesayet TMK maddelerinde düzenlenmiştir.
Roma hukukunda ise patria potestas altında bulunmayan ve henüz ergenlik çağına erişmemiş Roma vatandaşları ile sui iuris kadınlara vasi atanırdı.

a.       Küçükler Üzerinde Vesayet
Küçükler üzerinde vesayete ihtiyaç duyulmasının nedeni küçüğün şahsının ve malvarlığının korunması içindir. İlk zamanlarda vasinin küçük üzerindeki hakları patria potestas gibi olsa da daha sonraları vesayetin amacının küçüğün himayesi olduğu fikri yerleşmiştir.
Pater Familias vasiyetinde vasi olmasını istediği kişiyi belirtebilirdi. Böyle bir düzenleme yapılmamışsa küçüğün vasisi en yakın kanuni mirasçısı olurdu. O da yoksa praetor vasi atardı.

b.      Kadınlar Üzerinde Vesayet
Vesayet kadının fiil ehliyetini kısıtlasa da kadının malvarlığının aile adına korunması gerektiği düşüncesiyle yaşına bakılmaksızın kadına vasi atanırdı. Buradaki vasiler de küçükler üzerindekiler gibi atanırdı (Bir süre sonra kadınların vasilerini kendileri seçebilecekleri kabul edilmiştir).
Kadın malvarlığını kendisi idare etse de bazı durumlarda vasiye ihtiyaç duyulurdu. Bir süre sonra ise kadınlar üzerinde vesayet makamı kalkmıştır.

2.      Cura (Kayyımlık)
TMK madde 403’e göre belli işleri görmek ve malvarlığını yönetmek maksadıyla atanan kişilere kayyım denir. Kişinin korunması için fiil ehliyetinin kısıtlanması gereken durumlarda kayyım atanır.
Roma’da ise akıl hastaları ve müsrifler üzerinde kayyımlık düzenlemiştir.

a)    Akıl Hastaları Üzerinde Kayyımlık
Akıl hastası ve sui iuris kişilerin şahısları ve malvarlıkları ile ilgilenilmesi için kayyım ataması yapılırdı. Kayyım kişinin malvarlığı ile ilgili bütün muameleleri yapardı. Kayyım tayin edilmiş akıl hastası kişi sağlığına kavuşursa kayyımın iktidarı sona ererdi.

b)      Müsrifler Üzerinde Kayyımlık
Müsrifin aile malvarlığına zarar vermesini engellemek için talep üzerine praetor kişi hakkında kısıtlama kararı verebilirdi ve kişiye kayyım tayin edilirdi. Bu kayyımın kişinin şahsı üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Kayyım sadece malvarlığını yönetir. Bunun dışında müsrif borç altına girmediği ya da hak devrini gerektirmeyen hak kazandırıcı işlemleri kendisi yapabilirdi. Ayrıca kişinin müsrifliği bırakması durumunda üzerindeki kayyımlık sona ererdi.

12 Mart 2019 Salı

Hısımlık


            Hısımlık aslında akrabalığı ifade eder. Hısımlık ya da akrabalık doğal yollarla veya belli ilişkiler sonucunda ortaya çıkmış bağdır. Hukuki olarak ise hısımlık Kişiler hukukunun bir parçasıdır. Bu yüzden TMK’nın 17 ve 18. maddeleri hısımlığa ilişkindir. İki madde kan ve kayın hısımlığına ait hükümler barındırır. Ancak evlat edinme yoluyla da hısımlık kurulur.

      I.        Kan Hısımlığı
TMK m. 17- Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur.
Biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı vardır.

TMK net bir tanım vermese de bu maddeden çıkartılabilir. Buna göre kan hısımlığı, biri diğerinden gelen ya da ortak kökten olan kişiler arasındaki hısımlıktır. Kişinin; annesi, babası, dedesi vb. üstsoyudur. Çocukları, torunları vb. ise altsoyu olarak ifade edilir. Bunlara aynı zamanda usul ve füru da denir. Kişinin; kardeşi, kuzeni, amcası, dayısı, halası, teyzesi ise yansoy hısımları olarak ifade edilir.
Maddeden anlaşıldığı üzere kan hısımlığının derecesi doğum sayısıyla belli olur. Mesela kişinin annesi ya da babası birinci dereceden hısımı iken kardeşi veya dedesi ikinci dereceden hısımlarıdır.

    II.        Kayın Hısımlığı
TMK m. 18- Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları, aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur.
Kayın hısımlığı, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle ortadan kalkmaz.

            Kayın hısımlığı ya da sıhri hısımlık evlenme neticesinde oluşan hısımlıktır. Maddede net bir şekilde ifade edildiği gibi evlilik bitince kayın hısımlığı bitmez.
Kişinin eşinin kan hısımları o kişi için kayın hısımlarıdır. Kayın hısımlığı da üstsoy-altsoy ve yansoy kayın hısımlığı olarak ayrılır. Kayın hısımlığının derecesi de kan hısımlığı gibi bulunur.



































Ø  Fatma için Hatice ve Mehmet birinci dereceden üstsoy kan hısımları iken Ayşe ile Ali de birinci dereceden altsoy kan hısımlarıdır.
Ø  Murat’ın ikinci dereceden yansoy kan hısımları Kadir ve Dudu’dur. Ayrıca bunlar arasındaki hısımlık tam kan yansoy hısımlık olarak adlandırılır. Çünkü ortak köklerin ikisi de aynıdır.
Ø  Fatma’nın birinci dereceden üstsoy kayın hısımları Ayşe ile Kamil’dir.
Ø  Murat’ın ikinci dereceden yansoy kan hısmı Yusuf’tur.

  III.        Evlat Edinmeden Doğan Hısımlık
Evlat edinen ile evlatlık arasında da mahkeme kararı ile hısımlık kurulur. Tabi bunun için bazı şartlar vardır ancak onlara burada değinmeyeceğiz. Burada bilinmesi gereken şey sadece evlat edinen ile evlatlık ve varsa evlatlığın altsoyu ile hısımlığın kurulacağıdır. Yani evlat edinenin hısımları ile evlatlık arasında hısımlık kurulmadığı gibi evlatlığın altsoyu hariç kan hısımları ile de evlat edinen arasında hısımlık kurulmaz.

11 Mart 2019 Pazartesi

Yarı Başkanlık Sistemi Sistemi ve Fransa


            Devlet başkanının seçimle iş başına geldiği parlamenter sisteme yarı başkanlık sistemi dendiğini belirtmiştik. Burada ise yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Fransa’yı inceleyeceğiz.
Fransız anayasasının 6. maddesine göre cumhurbaşkanı 5 yıl görev süresi için seçimle başa gelir. Anayasanın 8. maddesi gereğince başbakan cumhurbaşkanı tarafından atanır. Ancak bakanlar kuruluna cumhurbaşkanı başkanlık eder (9. madde)
Parlamento ise Millet Meclisi ve Senatodan müteşekkildir. Mecliste 577 temsilci vardır ve bunların görev süreleri 5 yıldır. Senato ise 348 üye vardır. Bunların görev süreleri 9 yıldır ancak 3 yılda biri 1/3’ü seçilir.

A)     Cumhurbaşkanı
Madde 8- Başbakanın önerisi üzerine hükumetin diğer üyelerini tayin eder ve bunların görevine son verir.

Madde 10- Cumhurbaşkanı, kesin olarak kabul edilmiş olan yasaları, hükumete sunulmalarını takip eden on beş gün içinde ilân eder.
Bu sürenin bitmesinden önce, yasanın ya da bazı maddelerinin yeniden müzakere edilmesini parlamentodan isteyebilir. Bu yeniden müzakere istemi reddolunamaz.

Madde12- Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanlarının görüşünü aldıktan sonra Millet Meclisini feshedebilir.  

Madde 13-  Cumhurbaşkanı bakanlar kurulunda görüşülen kararname ve kararları imzalar.
Devletin sivil ve askeri görevlilerinin atamasını yapar.

Madde 14- Cumhurbaşkanı, yabancı ülkelere gönderilen büyükelçi ve fevkalade elçilere güven belgesi verir, yabancı büyükelçi ve fevkalade elçilerin güven belgesini kabul eder.

Madde 15- Cumhurbaşkanı, silahlı kuvvetlerin başıdır. Milli Savunma Yüksek Kurul ve Komitelerine başkanlık eder.

Madde 17- Cumhurbaşkanı bireysel af yetkisine sahiptir.

Madde 52- Cumhurbaşkanı anlaşmaları müzakere ve tasdik eder.

Görüldüğü üzere cumhurbaşkanı geniş bir yetki alanına sahiptir. Bu durumda cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğundan bahsedilemez. Gerçekten de anayasanın 67 ve 68. maddeleri bunu doğrular niteliktedir. Cumhurbaşkanının sorumluluğu, anayasadaki tabiriyle görevini sürdürmesiyle açıkça bağdaşmayacak şekilde görevlerini ihlal etmesi durumunda gündeme gelir. Bu durumda ise Yüce Divan gibi çalışan Millet Meclisi tarafından görevden alınabilir (Madde 68)

B)     Hükumet
Madde 20- Hükumet, milli politikayı belirler ve yürütür.

Madde 21- Başbakan, hükumetin faaliyetlerini yönetir. Ulusal savunmadan sorumludur. Yasaların uygulanmasını sağlar. 13’üncü madde hükümleri saklı kalmak üzere, düzenleme yetkisini kullanır ve sivil ve askeri görevlere atamalar yapar.
Yetkilerinden bazılarını bakanlara devredebilir.
Gerektiğinde, 15inci maddede sözü edilen kurul ve komitelere Cumhurbaşkanına vekâleten başkanlık eder.
İstisnai hallerde Cumhurbaşkanının açıkça verdiği yetkiye dayanarak ve belirli bir gündem için bakanlar kuruluna, Cumhurbaşkanına vekâleten başkanlık eder.

Madde 36- Sıkıyönetime bakanlar kurulu karar verir.

Yine 20. maddeye göre hükumet 49 ve 50’nci maddelerde öngörülen usul ve şartlar dâhilinde, parlamento önünde sorumludur.

Madde 49-Millet Meclisi, hükumetin sorumluluğunu gensoru önergesi oylaması yöntemiyle tartışma konusu edebilir.

Madde 50- Millet Meclisi bir gensoru önergesini kabul ettiği, hükumetin programını veya genel politikaya ilişkin beyannamesini onaylamadığı takdirde başbakan, hükumetin istifasını cumhurbaşkanına sunar.

C)     Parlamento
Madde 24- Parlamento yasalar çıkartır. hükumetin faaliyetlerini izler. Kamusal politikaları değerlendirir.

Madde 35- Savaş ilânına parlamento izin verir.

Madde 47- Parlamento, mali yasa tasarılarını bir organik yasada öngörülen şartlar dâhilinde oylayarak kabul eder.

Madde 47/1-Parlamento, sosyal güvenlik finansmanı ile ilgili yasa tasarılarını, bir organik yasa ile belirlenecek şartlar çerçevesinde oylar ve kabul eder.

Parlamenterlerin sorumsuzlukları ve dokunulmazlıkları ise 26. maddede düzenlenmiştir.

Madde 26- Parlamentonun hiçbir üyesi, görevini ifa ederken ileri sürdüğü fikirlerden ve kullandığı oylardan dolayı kovuşturulamaz, aranamaz, tutuklanamaz ve yargılanamaz.
Parlamentonun hiçbir üyesi, suç ve kabahatlerinden dolayı, ait olduğu Meclisin izni olmaksızın, tutuklanamaz, hürriyetini kaldırıcı veya sınırlandırıcı tedbirlere tabi tutulamaz. Ancak ağır cezalık suç veya suçüstü hali yahut kesin mahkûmiyet durumlarında bu izin gerekli değildir.
Parlamentonun bir üyesi hakkındaki kovuşturma, tutuklama yahut hürriyetini kaldırıcı veya sınırlandırıcı tedbirler, ait olduğu Meclisin kararıyla Meclisin toplantı dönemi sonuna kadar ertelenir.